Sidartha


Haber bülteni üyeliği

Hizmet Yılları

Buda, kendisini bırakıp gitmiş olan beş kaçınık çileci arkadaşını Benares yakınlarında Ceylan Parkı'nda (İsipathana) bulmuş, beş çileci Buda'nın kendilerine doğru yöneldiğini görünce, «Karşıdan kaçınık Gotama geliyor ama o çileden, perhizden caymış, dünya nimetlerini seçmiştir. Bak nasıl gücü kuvveti yerine gelmiş, eski güzelliğine kavuşmuş! Bunun için ona saygı göstermeyelim. Ama ne de olsa soylu bir kimsedir, yanımızda yer açalım da dilerse otursun» diye konuşmuşlar. Buda kendilerine yaklaşınca da kararlarını uygulamaya koyamamışlar. Ayağa kalkıp saygıyla Buda'nın önünde eğilmemezlik edememişler. Buda yanlarına oturunca «Gotama kardeş» diye söze başlayacak olmuşlar, Buda hemen sözlerini kesip, «Bundan sonra benimle konuşurken bana Gotoma kardeş demeyin, çünkü ben artık Buda oldum, yolu buldum, size de yolu göstereceğim, yasa'yı (dharma) (21) öğreteceğim» demiş,

Buda böylelikle bu sözlerle ilk vaazına başlamış, insanları yanılgıdan, cahillikten kurtaracak olan dharma tekerleğini ilk kez burada böylece çevirmeye başlamış.

Buda'nın çileci arkadaşları «Siz ki perhizi bozup nefsinizin isteklerine yenik düştünüz, nasıl olurda tam ve aşılmaz aydınlanmaya ulaşmış, en yüce gerçeğe ermiş olabilirsiniz?» diye sormuşlar.

Buda çilecilere, «iki aşırı tutum vardır, birincisi kendini isteklere, tutkulara hiç direnç göstermeden kapıp koyuvermek, yalnızca nefis hazlarının peşinde koşmak; ikincisi kendine gereksiz yere acı vermek, çilelere katlanmak, boşu boşuna nefsini körletmektir.» demiş. Sonra «Birde benim bulduğum bu iki aşırı tutumun ortasındaki yol vardır. Ancak bu yoldan gidilirse insanın gözleri açılabilir, anlayışa ve dinginliğe, iç suskunluğa, iç görüye, gerçeklerin kavranmasına erişilebilir, Nirvana'ya götüren yol işte bu orta yoldur, ben de bu yoldan yürüyerek tam ve aşılmaz aydınlanmaya eriştim.» diye eklemiş. Sözünü şöyle sürdürmüş:

«Bu yol, sekiz basamaklı yüce yoldur.. Sekiz basamağıysa: tam görüş; tam anlayış; doğru sözlülük; tam davranış; doğru yaşam biçimi; tam çaba, tam uygulama; tam bilinçlilik; tam uyanıklıktır.»

«Kardeşlerim yaşamdaki en temel gerçek ıstıraptır (dukkha); doğum ıstırapla olur; yaşlanma ıstıraptır; hastalık, ölüm ıstıraptır; istemediğimiz, tiksindiğimiz şeylerden kurtulamamak, sevdiğimiz, istediğimiz şeylere sahip olamamam ya da onları yitirmek ıstıraptır. Kısacası benliğimizi, bireyliğimizi oluşturan beş kümede toplayabileceğimiz, yaşama dört elle sarılmamızın nedenleri ıstıraptır. (22)

«Istırabın kaynağıysa insanı bir doğumdan ötekine sürükleyen istekler ve tutkulardır. Bu isteklerin, tutkuların peşinde gidenler bazen şunda, bazen bunda nefis hazlarında doyum ararlar, yaşama, kalıcı olmayan şeylere dört elle sarılmaksa duyumsuzluktan başka bir şey getirmez insana. «Kardeşlerim ıstıraptan kurtulmanın yoluysa istekleri, tutkuları yok etmektir. Ta ki insanın içinde hiç bir istek, hiç bir tutkuya yer kalmasın. Bu amaca götüren yola gelince bu yol sekiz basamaklı yüce yoldur. Bunlar da tam görüş; tam anlayış; doğru sözlülük; tam davranış; doğru yaşam biçimi; tam çaba, tam uygulama; tam bilinçlilik; tam uyanıklıktır.

«İşte kardeşlerim, ıstırap ıstırabın nedenleriyiz; ıstırabın yok edilmesi ve bu amaca eriştiren yol konusunda benim bulduğum dört yüce gerçek bunlardır.»

Bu vaazı dinleyen beş çilecinin önderliğini yapan Kondanna hemen o anda aydınlanmış, öteki dört çileciyse, vaazı dinlediklerinden sonra geçen dört gün içinde aydınlanmayı başarmışlar. Böylelikle bütün insanları giderek aydınlanmaya, yanılgıdan kurtulmaya götürecek olan dharma tekerleği ilk kez Ceylan Parkında (İsipathana) çevrilmeye başlanmış. Buda'nın ikinci vaazı ruh ya da ben diye bir şey olmadığım açıklamak için yaptığı konuşmaymış. Bu konuşma da söyle özetlenebilir;

«Gövde (rupa) ruhu içermiş olamaz. Çünkü gövde er geç yok olacaktır. Ruh duygularımız, coşkularımız (vedana) algılarımız (sanna), önceki düşüncelerimiz, kararlarımız, eylemlerimizle biçim almış karakter özelliklerimiz (sankhara), ayırt edici bilincimiz (vicnana) içinde de olamaz. Çünkü bunlar da eninde sonunda yok olacaklardır. Ne dersiniz kardeşlerim gövdemiz kalıcı mıdır yoksa geçici midir? Ya da duygularımız, coşkularımız, algılarımız, karakter özelliklerimiz, ayırt edici bilincimiz kalıcı mıdır, geçici midir?» Beş çileci de «Geçicidirler», diye yanıt vermişler.

«Geçici olan, sürekli değişim içinde olan bir şeye bu "ben"im, bu benim ruhumdur diyebilir misiniz?» Çileciler «Hayır, böyle diyemeyiz», demişler. Buda sözü sürdürmüş «Bunu fark eden benim gerçek öğrencilerim, gövdeye, duygu ve coşkuya, algıya, karakterden gelen özelliklere, ayırt edici bilince bağımlılıktan kaynaklanan isteklerden, tutkulardan soyunup özgürlüğe erişeceklerdir. Bu anlayışa erişen kimse kurtuldum der ve böyle diyen kimse kendini ölümlülükten sonsuza dek kurtarır.»

Bu vaazı da dinledikten sonra Buda'nın beş çileci arkadaşının iç gözleri bütünüyle açılmış, beşi de tam olarak aydınlanıp, nirvana'ya ermişler, böylelikle de Buda'yla birlikte aydınlanmışların sayısı altıya çıkmış. Ertesi gün zengin bir ailenin çocuğu olan Yasa adlı bir genç de Buda'nın öğretisini dinleyip aydınlanmış ve topluluğa katılmış. Yasa' nın topluluğa katılmasından sonra Yasa'nın babası ve arkadaşları, toplam ellidört kişi daha Buda'nın öğretisinden yararlanarak aydınlanıp topluluğa katılmışlar. Böylece Buda'nın dışında topluluğa katılanların sayısı altmışı bulmuş. Bunun üzerine Buda öğrencilerinden dört bir yana dağılıp öğretisini yaymalarını istemiş, kendisi de Uruvila'nın yolunu tutmuş. Yolda giderken otuz soylu gence rastlamış, onlar da Buda'nm öğretisini dinleyip aydınlanmışlar ve topluluğa katılmışlar. Buda Uruvila da ateşe tapan üç brahman kurban keşişiyle karşılaşmış, bu üç keşişden en önemlisi Uruvila Kasyapay'mış onlara da üstünlüğünü kanıtlayarak beş yüz kadar yandaşlarıyla birlikte. Buda'nın topluluğuna katılmalarını sağlamış, hepsini Bodhgaya da dik bir yamacın kenarında toplamış ve «Ateş Vaazı» diye bilinen konuşmasını yapmış. Özetle şöyle demiş: «Dervişler, her şey, her varlık yakıcı, yok edici bir ateştir. Nedir Bu şeyler? Göz yakıcı bir ateştir, biçimler, gövdeler (rupa) yakıcı birer ateştir; bunları görmekten doğan izlenimler yakıcı birer ateştir; hoşa giden şeyler de, hoşa gitmeyen şeyler de birer yakıcı ateştir. Hoş olan şeyleri de, hoş olmayan şeyleri de görmekten doğan duygular birer yakıcı ateştir. Peki bu yakıcı ateş nereden çıkıyor? Kardeşlerim, bunu size söyleyeyim. Bu ateş istek ve tutku ateşidir; bu ateş öfke ve nefret ateşidir; bu ateş görünümün yanıltıcı alımlığına çekiciliğine kapılmaktan gelen ateştir: Doğum, yaşlanma, ölüm, yas, üzgünlük, mutsuzluk, umutsuzluk felaket bütün bunlar yakıcı birer ateştir."

"Kulak da yakıcı bir ateştir. Duyduğumuz her şey de yakıcı birer ateştir. Burun da böyledir; burnumuzun aldığı bütün kokular yakıcı birer ateştir; dil dokunma duyumuz, bunlar da yakıcı birer ateştir."

"Zihnimiz, bilincimiz, izlenimlerimiz, izlemelerden kaynaklanan duygularımız, bunlar da yakıcı birer ateştir. Bunun böyle olduğunu anlayan benim gerçek öğrencilerim gözün gördüklerine biçimlere, görülen şeylerden gelen izlenimlere, bu izlenimlerden kaynaklanan duygulara kulaktan, burundan, dilden, dokunma duygusundan gelen algılara, zihin, bilinç izlenimler ve duygulara aldırmazlar, bu yolla da isteklerden, tutkulardan kendilerini kurtarıp özgürlüğe erişebilirler. Bu anlayışa erişen kimse kurtuldum der ve böyle diyen kimse ölümlülükten kendisini sonsuza dek kurtarır.

Bu vaazı dinleyen bin kadar derviş bu konuşmanın etkisiyle aydınlamışlar nirvana'ya ulaşmışlar Bundan sonra Buda yanında bu bin kadar derviş ve onların başında da Uruvila Kasyapa olmak üzere Magadha Krallığının başkenti Racagaha'nın yolunu tutmuş ve kentin yakınındaki hurma koruluğunda konaklamışlar. Kral, Buda nın geldiğini ve hurma koruluğunda olduğunu öğrenince hemen oraya gitmiş Kasyapa'yı da orada görünce önce durumu tam anlayamamış Buda'mı Uruvila Kasyapa'ya öğrenci olmuş, yoksa Uruvila Kasyapa'mı Buda'nın öğretisini benimsemiş birden kavrayamamış. Bu durumu fark eden Uruvila Kasyapa, Buda'nın önünde yere kadar eğilerek «Buda benim ustamdır, ben de onun öğrencisiyim» diyerek durumu açıklamış. Oradakiler «Uruvila Kasyapa bile Buda'nın yolundan gitmeyi kabul ettiğine göre, Buda'nın üstün bir gücü olmalı», diye düşünmüşler. Bundan sonra Buda «dört yüce gerçeği» anlatmış, bu konuşmayı dinleyen Magadha Kralı Bimbisara ve yanındakilerin hemen hepsi Buda'nın öğretisini özümleyip aydınlanmışlar. Kral Bimbisara dervişlik topluluğuna katılmamakla birlikte dışardan bir öğrenci olarak Buda'nın kendisini kabul etmesini istemiş ve Buda'yı bütün öğrencileri izleyicileri, yandaşlarıyla birlikte ertesi gün yemeğe çağırmış, yemek sırasında da Veluvena adıyla bilinen ve kralın eğlence bahçelerinden biri olan Bambu koruluğunu Buda'nın başında olduğu topluluğa armağan etmiş, Buda ve yandaşları yemekten kalktıktan sonra koruluğa gitmişler. Buda'nın kırkbeş yıl süren görev yıllarının büyük bir bölümü bu korulukta yapılan manastırda geçmiş.

O sıralarda adları Sariputta ve Mogallana olan iki derviş Racagaha'da bulunuyorlarmış. Buda'nın topluluğundan Assaci, Racagaha sokaklarında topluluk için sadaka toplarken tutum ve davranışındaki saygınlık, incelik, seçkinlik, Sariputta'nın ilgisini çekmiş, konuşmak için uygun bir durum bulunca Assaci'ye kimin öğrencisi olduğunu ve ustasının öğretisinin ne olduğunu sormuş. Assaci, Şakyalar soyundan Buda'nın öğrencisi olduğu yanıtını vermiş, öğreti konusunda da, «Daha ben bir çırak öğrenciyim. Kısa bir süre önce Buda'nın topluluğuna katıldım. Onun için öğreti konusunda sana söyleyebileceğim çok bir şey yok,» demiş, sonra da öğretiyi açıklamak için şu dizeleri söylemiş:

Her olgunun bir nedeni olduğunu,
Nedenlerin neler olduğunu,
Neden kalkınca olgunun da yok olduğunu
Buda açıklığa kavuşturdu.
İşte büyük ermişin öğretisi bu! (23)

Bu dizeleri duyunca hemen Sariputta'nın zihninde bir aydınlanma olmuş, bir şeyin oluş nedeninin ortadan kalkması durumunda o şeyin olmamasına da neden olabileceğini açıklıkla görmüş. Bu dizeleri arkadaşı Mogallana'ya söyleyince o, da hemen aydınlanmış. Her ikisi de eski ustaları Sancaya'yı bırakıp Buda'ya öğrenci olmuşlar ve çok kısa bir zamanda Buda'nın ölümüne kadar yanından ayrılmayan baş öğrencileri ve en önemli izleyicileri durumuna geçmişler.

Bu arada Şakyalar'ın kralı, Buda'nın babası Suddhodana oğlunun altı yıllık çaba sonucu tam ve aşılmaz aydınlanmaya erişmiş ve bulgularını yaymaya başlamış olduğunu, Racagaha'daki «Bambu koruluğunda» yaşadığını öğrenmiş, oğlunu görmek istediği haberini iletmek için yanında sayıları bini bulan görevliyle birlikte bir elçi göndermiş, elçi ve yanındaki görevlileri Bambu koruluğuna vardıkları zaman Buda öğrencilerine öğretisini açıklayan bir konuşma yapıyormuş. Onlar da haberi iletmek için konuşmasını bitirmesini beklerken Buda'nın konuşmasını dinlemişler. Buda' nın açıkladığı gerçeği görüp aydınlanmışlar ve topluluğa katılmışlar, böylelikle de günlük sorunlarla ilgilerini kesmiş olduklarından Buda'ya babası Suddhodana'nın çağrısını iletmeye gerek görmemişler. Kral gönderdiği elçiyle yanındaki görevlilerden bir haber çıkmayınca, yanında bir o kadar görevliyle başka elçiler, haberciler göndermiş ama onlar da Buda'nın topluluğuna katılmışlar ve elçilik görevlerini yerine getirmemişler. Sonunda kral veziri Kaludayin'i göndermiş. Kaludayin önceden kraldan kendisinin de Buda'nın topluluğuna katılmasına izin vermesini istemiş. Kral: «İster topluluğa katıl, ister katılma, ama oğlumu buraya getir de ölmeden önce onu göreyim,» demiş. Kaludayin, Buda'nın yanında vardığında öğretisini dinlemiş ve aydınlanıp o da topluluğa katılmış. Kaludayin'in topluluğa katıldığı tarih Buda'nın tam ve aşılmaz aydınlanmaya erişip öğretisini yaymaya başlamasının sekizinci ayına rastlıyormuş. Sekiz ayın ilk üç ayı olan yağmur mevsimini Buda Ceylan parkında (İsipathana), sonraki üç ayını Uruvila'da, son iki ayını da Racagaha'daki Bambu koruluğunda geçirmiş.

Kaludayin aydınlanıp topluluğa katıldığının haftasına Buda'ya babasının kendisini görmek istediği haberini iletmiş. Buda bu habere sevindiğini söylemiş, «İyi ki söyledin, ben de gitmeyi düşünüyordum», demiş ve yirmi bin yandaşıyla birlikte yola çıkmış, her gün bir fersah (24) yol alarak iki ayda Kapilavastu'ya varmış, Şakyalar, Buda ve yandaşlarının konaklaması için en uygun yerin kutsal incir ağaçları koruluğu olacağını düşünmüşler, koruluğu gereği gibi hazırladıktan sonra ellerinde çiçekler, yanlarında çocuklar başlarında kralları Suddhodana ve soylular olmak üzere kadın, erkek bütün Şakyalar Buda ve yandaşlarını karşılamaya gitmişler. Soylulardan bir bölümü Buda'nın yaşça kendilerinden küçük olduğunu düşünüp önünde eğilmek istememişler ama sonunda kral dahil, hepsi yerlere kadar eğilip Buda'ya saygılarını göstermişler.

Ertesi gün Buda, Kapilavastu sokaklarında arkadaşlarıyla birlikte sadaka toplamaya çıkmış. Prens Gotama'nın kapı kapı dolaşıp dilendiği duyulunca halk kapılara, pencerelere üşüşmüş, şaşkınlık içinde Buda'ya bakıyorlarmış. Buda' yi Rahula'nın anası Yosadhara da görmüş. Kendi kendine «Benim sultanım eskiden bu kentte iki adımlık yola bile altın yaldızlı tahtırevanlar içinde giderdi. Şimdi böyle saçı, sakalı kazınmış, üstünde bu sarı paçavralar, kapı kapı dolaşıp yiyecek dilensin! Bu olacak şey değil,» diye düşünmüş ve doğru krala gidip gördüklerini anlatmış. Bu habere adamakıllı canı sıkılan kral hemen Buda'yı bulmuş. «Sana ve adamlarına yemek bulamayacağız diye mi korkuyorsun?» demiş. Buda «Bizim yöntemimiz böyledir,» diye yanıt verince de kral, «Bizim atalarımızdan, ne de soyunuzdan hiç kimse bu güne dek dilenmedi,» diyecek olmuş. Buda bu söze, «Sen kralsın ve kralların kalıtçısısın, bense Buda' yım ve Buda'ların kalıtçısıyım. Benden evvel bu dünyadan gelmiş geçmiş Buda'ların tümü günlük yiyeceklerini dilenerek elde etmişler,» diye karşılık vermiş.

Kral Buda'yı da yirmi bin yandaşını da (25) alıp saraya götürmüş, yemekler yendikten sonra saraydaki bütün kadınlar gelip Buda'ya saygılarını sunmuşlar, yalnız Rahula' nın anası Yosadhara gelmemiş. «Eğer bana saygısı varsa o bana gelsin» diye düşünmüş. Buda, Yosadhara'nın aklından geçenleri sezmiş, iki baş öğrencisi Sariputta'yla Mogallana'yı yanına alıp Yosadhara'nın. odasına gitmiş. Yosadhara, Buda'ya gerekli saygıyı gösterdikten sonra oğlu Rahula'ya seslenmiş «Bak sevgili oğlum. Şu karşındaki bütün dervişlerin başı olan derviş senin babandır ve büyük bir hazinenin sahibidir. Git! Sen de babandan hazinedeki payını iste! Çünkü sen onun kalıtçısısın,» demiş. Çocuk da Buda'ya dönüp «Kalıtımı isterime deyince Buda baş öğrencisi Sariputta'ya Rahula'nın topluluğa alınmasını buyurmuş ve böylelikle Rahula topluluğa katılmış.

Kral torununun da dervişlik örgütüne alındığını öğrenince çok üzülmüş ve hiç bir oğulun anasının, babasının izni alınmadan topluluğa alınmayacağı konusunda Buda'nın kendisine söz vermesini istemiş, Buda'da babasına bu konuda söz vermiş ve o günden sonra hiç kimse anasının, babasının izni alınmadan topluluğa alınmamış. (26)

Buda bir süre sonra Racagaha'ya dönmek üzere Kapilavastu'dan ayrılmış, yolda bir korulukta konakladıkları sırada arkalarından yetişen Şakya prensleri gelip topluluğa katılmışlar. Bunların arasında yaşamı boyunca yanından ayrılmamış, sonradan Buda'nın kişisel bakım ve hizmetlerini de üstlenmiş olan kardeş çocuğu Ananda ve gene kıskançlığı yüzünden Buda'nın yaşam boyu düşmanı olmuş olan kardeş çocuğu Devadatta da varmış.

Racagaha'ya döndükten sonra o sırada bir rastlantı olarak Racagaha'da bulunan Koşola'lı çok zengin Anathapinadaka adında bir tüccar Buda'nın bir konuşmasını dinlemiş, bu konuşmadan etkilenerek Buda'nın öğretisini benimsemiş ve ülkesine döndükten sonra Koşala'nın başkenti olan Savathi'de Cetavana korusunu tüm alanını altınla kaplayacak bir baha karşılığında koruluğun sahibi olan prensten satın alıp koruluğun ortalık yerinde Buda için özel bir oda ve çevresinde topluluğun önde gelenleri için seksen oda olan bir manastır ve Racagaha ile Savathi arasında da her fersahta bir Budist barınağı yaptırmış. Her şey hazır olunca da Buda'yı çağırmış ve Cetevana koruluğunu topluluğa armağan etmiş. Buda bundan sonraki yaşamını çoklukla Racagaha'daki Veluvena koruluğuyla Savathi'deki Cetevana koruluğunda geçirmiş. Gene Savathi'li zengin bir tüccarın karısı olan Visakha adlı bir kadın topluluğa büyük para yardımları yapmış ve topluluktan olanların yararlanması için Pubbarana manastırını yaptırmış. Bu manastır da Anathapinadaka'nın armağan ettiği manastıra yaklaşık bir görkemdeymiş.

Bir kez Şakyalar'la Koliyas'lar arasında Rohini ırmağının sularından yararlanma hakkı konusunda anlaşmazlık çıkmış. O yıl havalar kurak gittiği için ırmağın suyu, ırmağın iki kıyısındaki tarlaları sulamaya yetmemiş. Anlaşmazlık büyümüş, iki taraf savaş hazırlığına girişmişler. Bir tarafta Şakya prensleri, öbür yanda Koliyas prensleri savaşmak için toplanmışlar. Buda durumu öğrenince oraya gitmiş, iki tarafa da anlaşmazlığın konusunu sormuş. Kimse tam olarak bilmiyormuş. Durumu baş komutandan sormuşlar onun da anlaşmazlığın nedenini bilmediği meydana çıkmış. Kral naibinin de yeter bilgi sahibi olmadığı anlaşılınca en sonunda konu çiftçilerden sorularak bütün anlaşmazlığın ırmağın suyunun iki kıyıya yetmemesinden ileri geldiği anlaşılmış. Buda prenslere suyun değerinin ne kadar olduğunu sormuş. Prensler önemli bir değeri olmadığını söylemişler. Onun üzerine toprağın değerinin ne olduğunu sormuş. Prensler onun da pek büyük bir değeri olmadığı yanıtını vermişler. Bu kez prenslerin değerinin ne kadar olduğunu sormuş. Prenslerin değerine paha biçilemeyeceği yanıtını almış. «Öyleyse», demiş, «değerleri önemsiz olan şeyler uğruna değerleri pahasız olan şeyleri tehlikeye atmış olmuyor musunuz?» Bu sözler harbe hazırlanan prenslerin akıllarını başlarına getirmiş. Öfkeleri yatışmış, böylece de Buda gereksiz bir harbi önlemiş. Savaşmaya hazırlanan prenslerden bir yandakilerden iki yüz elli, öbür yandakilerden iki yüz elli olmak üzere beş yüz prens Buda'nın topluluğuna katılmışlar.

Bu sıralarda Buda'ya babasının hastalanıp ölüm döşeğine düştüğü haberi gelmiş. Buda hemen Kapilavastu'ya. gitmiş, yatağının başucunda babasına yaşamdaki her şeyin geçiciliği konusunda telkinlerde bulunmuş. Sııddhodana tam aydınlanmaya ve nirvana'ya eriştikten sonra ölmüş.

Kralın dul eşi ve Buda'nın hem teyzesi hem analığı olan Mahapacapati kocasının ölümünden sonra, dervişlik yaşamına girmek istemiş, saçlarını kökünden kesip yanına da Rohini ırmağıyla ilgili anlaşmazlık sırasında Buda'nın topluluğuna katılan beş yüz prensin böylelikle kocasız kalan karılarını alıp Buda'nın olduğu yere varmış ve yanındaki prenseslerle birlikte örgüte katılmasına izin verilmesini istemiş. Buda eğer kadınların örgüte katılmasına izin verirse bu uygulamanın yanlış yorumlara, topluluk için kötü söylentilere yol açabileceğinden çekinmiş. Kadınlar üç kez isteklerini yenilemişler, Buda üç kezde de isteklerini geri çevirmiş, dördüncü kez yeniden istekte bulunmaktan çekinmişler, gerisin geri evlerine dönmüşler.

Buda'nın analığı bir süre sonra bir kez daha denemeye karar vermiş. Yeniden prensesleri de yanına almış hepsi saçlarını kökünden kesmişler, saraylarında bir kattan ötekine çıkmayı bile önemli bir sorun sayan bu soylu kadınlar ellerinde keşkülleri, yayan yapıldak Buda'nın o sıralarda bulunduğu Vaişali kentine varmışlar. Onları Ananda karşılamış. Üstlerinin toz toprak, ayaklarının kan revan içinde, yorgun, bitkin durumda olduklarını görünce üzülmüş, gözleri yaşlarla dolmuş. Durumu gidip Buda'ya anlatmış. Buda, .«Yeter Ananda!» demiş, «Kadınların evlerini, barklarını bırakıp evsiz yaşamı seçmelerine izin vermemi benden isteme...» Ama Ananda, Buda'yi kandırmak için başka bir yol izlemiş. Buda'ya, «Eğer kadınlar evlerini barklarını bırakıp da evsiz yasamı seçmiş olsalar nirvana'ya ulaşabilmek yeteneğinden yoksun mudurlar?» diye sormuş. Buda, kadınların da aydınlanmaya, nirvana'ya ermeye yetenekleri olduğunu yadsıyamamış. Bu kez Ananda, Buda'ya yeniden sormuş, «Buda'lar dünyaya yalnız erkeklerin yararlanması için mi gelirler?» Buda kuşkusuz kadınları da yararlandırmak için de gelirler, demek zorunda kalmış ve böylelikle de kadınların topluluğa katılmalarına karşı çıkmak için mantıksal bir dayanağı kalmamış ama bir yandan da «Öğretimiz eğer bin yıl egemen olacakdıysa kadınların katılması yüzünden beş yüz yıl egemen olabilecek,» demekten kendini alamamış.

Bu olay ve kadınların örgüte alınması (27) Buda'nın aydınlanmasını izleyen altıncı yılda olmuş.

Buda'nın yaşamında bundan sonraki yıllarda geçen olaylar sıralı ve ayrıntılı olarak kayda geçirilmemiş. Altıncı yıldan sonra geçtiği söylenen bir kaç önemli olaya burada kısaca değinmekle yetineceğim.

Bir keresinde Racagaha'da yaşayan zengin bir tüccar sandal ağacından oyulmuş bir kâseyi yüksek bir bambu ağacının tepesine bağlatmış, doğaüstü gücü olan derviş ya da brahman'lardan kâseyi ağacın üstünden alabilecek kimseyi ödüllendireceğini vaadetmiş öyküye göre bunu duyan bir Budist derviş havaya uçup kâseyi ağaçtan almış, bununla da yetinmemiş Racagaha kentinin üstünde uçarak üç tur atmış. Bu olay Buda'nın kulağına gidince «Böyle olağanüstü gösteriler yapmaya çalışmanın ne aydınlanmaya bir yararı olur, ne de çevredekileri topluluğa katılmaya isteklendirir,» demiş ve kendi öğrencilerinin mucize gösterileri yapmalarını yasaklamış.

Buda'nın görev yıllarında öğretisine karşı çıkanlar da olmuş, Buda zaman zaman kendini onlara karşı da savunmak zorunda kalmış. Buda'nın öğretisinin brahman kastının ayrıcalıklı durumunu onaylamamış olması nedeniyle Buda' ya karşı en büyük tepkinin brahman'lardan gelmiş olduğu sanılabilir. Oysa, o dönemde Buda'nın öğretisini yaydığı Hindistan'ın Doğu bölümünde Brahmanizm yeterince kurumlaşmış ve örgütlenmiş değildi. Bu bölgede din, güçlü bir merkez otoritenin önleyici baskısı olmadan tam bir bağımsızlık içinde durmadan yeni yeni kollara ayrılıyor, değişik düşünce ve eğilimde yeni dinsel öğretiler ortaya çıkıyordu. Brahmanizm öteki dinsel öğretiler, dinsel akımlar arasında, daha üstün bir güce sahip değildi. Onun için bu ilk dönem de Buda'nın öğretisinin yayılmasına karşı koymakta brahmanlar büyük bir etkinlik sağlayamadılar. (28)

Buda'ya karşı çıkanlar arasında Buda'nın baş öğrencileri Sariputta ve Mogollana'nın eski öğretmenleri Sancaya ve insanın kendini yazgının ağından kurtaramayacağını savunan Makhali Gossola'yı da sayabiliriz. Ama kuşkusuz Buda'nın en önemli karşıtı Cainizm'in kurucusu olan Mahavira adıyla da bilinen Vardhamana ve Vardhamana'nın yandaşlarıydı. Cainistler'in Buda'ya karşı çıkışlarının başlıca nedeni Buda'nın aşırı çileciliği ve perhizi benimsememesi, orta bir yol izlemeyi önermesiydi. Öyküye göre Buda'nın kardeş çocuğu ve öğrencisi Devadatta da çileciliği ve perhiz yolunu yeğlemiş. Bu nedenle Buda'ya karsı çıkmış ve onu aradan çıkarıp yerine geçme girişimlerinde bulunmuş. Buda'ya karşı Magadha kralı Bimbisara'nın oğlu Acataşatru'nun desteğini kazanmaya çalışmış. Önce Acataşatru'yu babasını öldürüp yerine kral olmaya kışkırtmış, ama kral oğlunun kendisini öldürme girişiminde bulunduğunu öğrenince oğluna, «Değil mi ki benim yerime kral olmak istiyorsun, beni öldürmen gerekmez, ben krallıktan çekileyim, sen benim yerime kral ol,» demiş ve krallıktan çekilmiş. Gene de Acataşatru, Devadatta'nın telkinlerine uyarak belki bir gün babası kararından cayar da yeniden kral olmak ister kuşkusuyla babasını aç bırakarak ölümüne neden olmuş.

Acataşatru kral olduktan sonra Devadatta yeni kraldan Buda'yı öldürme iznini almış, bu amaçla otuz bin tane paralı katil tutmuş ama hiç biri Buda'yı öldürememiş. Buda' nın yanına gelince onun sevgi dolu bakışları karşısında kötü niyetlerinden vazgeçmişler, bununla da kalmamışlar, Buda' nın öğretisini benimseyip topluluğa katılmışlar. Bu durum karsısında Devadatta Buda'yı hiç bir insanın öldüremeyeceği kanısına varmış ve Buda'yı öldürtmek için azgın bir fili Buda'nın üstüne saldırtmış. Fil Buda'nın önüne gelince ona hiç bir zarar vermeden yere çökmüş. İşin asıl özünü bilmeden Devadatta'nın yanını tutan bir bölüm dervişte Buda'nın baş öğrencileri Sariputta ve Mogallana'nın kendilerini uyarmaları üzerine Devadatta'yı bırakıp Buda'ya dönmüşler.

Kral Acataşatru'ya gelince, babasının ölümünden sonra çok vicdan azabı çekmiş, kendisini iç huzuruna eriştirmeleri için bir çok bilgelere, ermişlere başvurmuş ama bir türlü aradığı huzuru bulamamış, en sonunda hekiminin önerisine uyarak Buda'ya gitmiş, Buda'nın öğretisini öğrenip benimsemiş ve Buda'nın örgüte katılmadan, dışardan bir öğrencisi olmuş.

Buda'nın görev yıllarının ilk yirmi yılında kişisel hizmetlerine bakan sürekli bir yardımcısı yokmuş, öğrenciler sırayla bu görevi yaparlarmış. Bir gün Buda kişisel hizmetlerini sürekli olarak üstlenmek isteyen bir kimse olup olmadığını sormuş. Bütün öğrencileri bu görevi almak için birbirleriyle yarışırcasına ileri atılmışlar, yalnız kardeş çocuğu Ananda sesini çıkartmamış. Onun üzerine Buda, Ananda' ya bu görevi isteyip istemediğini sormuş. Ananda bu hizmet karşılığında kendisine hiç bir ayrıcalık tanınmaması, yalnızca Buda'ya öğretisi konusunda zamanlı zamansız soracağı bütün soruları, bıkmadan usanmadan yanıtlaması koşuluyla görevi üstlenebileceğini söylemiş. Buda, Ananda'nın koşullarını kabul edip görevi ona vermiş. Ananda ölümüne kadar Buda'nın yanından hiç ayrılmadan bu görevi sürdürmüş.

Bir keresinde Buda, Vaişali kentine gittiğinde orada yaşayan Ambapali adında çok ünlü, çok zengin ve çok güzel bir yosma'nın malı olan mango koruluğunda konaklamış. Ambapali bu haberi duyunca hemen koruluğa gidip Buda'yı yanındaki bütün arkadaşlarıyla birlikte yemeğe çağırmış. Vaişali'nin beyleri Licchavi'ler de Buda'nın Vaişali'ye geldiği haberini alınca onlarda yemeğe çağırmak için mango koruluğuna giderken arabaları Ambapali'nin arabasıyla çatışmış. Ambapali'ye nereden geldiğini sorunca da Buda'yı yemeğe çağırmak için gittiği mango koruluğundan döndüğü yanıtını almışlar. Ambapali'ye bu onuru kendilerine satması için büyük paralar teklif etmişler ama Ambapali teklifleri geri çevirmiş «Değil para, bütün Vaişali kentini bütün çevresiyle birlikte bana bağışlasamz da böylesine büyük bir onurdan vazgeçmem demiş.» Vaişali beyleri Licchavi'ler Ambapali'den ayrıldıktan sonra gidip Buda'yı yemeğe çağırmışlar ama Buda daha önce yosma Ambapali'ye söz verdiğini ileri sürerek daveti geri çevirmiş.

Ertesi gün Ambapali'ye yemeğe giden Buda ve arkadaşları yemeklerini bitirdikten sonra Ambapali, Buda'nın yanına gelerek evini ve bahçesini topluluğa bağışladığını bildirmiş, Buda da bu bağışı topluluk adına kabul etmiş.

Buda'nın gelenekleşmiş yaşamının ana çizgileriyse şöyle özetlenebilir; Haziran ayında Hindistan'ın kavurucu yazından sonra yağmur mevsimi gelir, üç ay boyu sel gibi yağmurlar yağar. Bu gün olduğu gibi Buda'nın döneminde de bu aylar yolculuk için uygun aylar sayılmazdı. Bu ayları Buda ve öğrencileri örgüte (sangha) bağışlanmış korulardaki manastırlarda geçirirlermiş. Yağmur mevsimi bitince Buda öğrencileriyle birlikte kent kent, köy köy dolaşmaya çıkarmış. Genellikle Koşala'nın başkenti Savathi'yle Magadha krallığının başkenti Racagaha çevrelerinde dolaşırlar, geceleyecek bir çatı altı bulamazlarsa, mango ya da hintinciri ağaçlarının altında yatarlarmış. Buda'nın yaşamının büyük bölümünü içlerinde geçirdiği kral Bimbisara'nın armağanı olan Veluvana adlı bambu koruluğu da, Koşalalı tüccar Anathapindaka'nın bağışı olan Savathi'deki Cetevana manastırı da kente ne çok uzak ne de çok yakınmış. Gündüz dingin gece sessiz olan bu korular aslında kralların eğlence ve dinlenceleri için planlanmış lotus çiçekli havuzların, mis gibi kokular yayan mango ağaçlarının süslediği zarif palmiye ve koyu renk büyük yapraklı hintinciri ağaçlarının gölgelendirdiği, insana dinginlik ve iç suskunluğu veren bahçelermis. Her gün, içlerinde krallar, prensler de olan her türden akın akın ziyaretçi Buda'yı görüp ondan ışık almak için bu bahçelere gelirlermiş.

 

KAYNAKÇA VE NOTLAR

(21) Pali diliyle dhammaa, (Skr: dharma) evrenin ve insanın oluşum ve değişim kurallarıyla yapısal özelliklerini düzenleyen yasaların tümü, ayni zamanda Buda' nın insanı acıdan, ıstıraptan kurtarıp, nibbana'ya (Skr. Nirvana) eriştiren öğretisi.

(22) Khanda (Skr, Skhanda) adı verilen ve Budist görüşe göre gerek maddesel, gerek ruhsal benliğimizi, bireyliğimizi oluşturan beş kümede toplayabileceğimiz öğeler söyle sıralanabilir : a) gövdemiz (rupa); b) duygu ve coşkularımız (vedana); c) algılarımız (sanna); d) önceki düşünce, karar ve eylemlerimizle biçim almış karakter özelliklerimiz (sankhara); e) ayırt edici bilincimiz (vinnana, Skr: vicnana)

(23) Budizm öğretisinde en önemli ilke kuşkusuz nedensellik bağlantısıdır. Evrenin öncesizden sonsuza sürekli oluşum süreci içinde olmasının devingen gücünün nedensellik bağlantısı olduğunu çok açık bir biçimde ortaya koyması Buda'nın Hint düşüncesine önemli bir katkısıdır. Assaci'nin yukarıya alınan dizeleri Budist yazıtlarda en çok kullanılan sözler arasındadır. Çok kez Budistlerin inanlarını açıklamak için söyledikleri bir kalıp sözcük olarak kullanılır. (A. K. Coomaraswamy, Buddha and the Gospel oj Buddhism S. 40.)

(24) Yaklaşık olarak beş kilometre.

(25) Kuşkusuz bu sayılar abartılmış sayılardır. Pali metinlerinde Buda'nın yolculuklarında bazı yerde üç yüz, bazı yerde beş yüz öğrencisinin kendisine yoldaşlık ettiği yazılıdır ki bu sözleri de abartı olarak kabul etmek gerçeklere daha uygun düşebilir. Anlaşılıyor ki bu-abartılmış sayıların amacı yolculuklarına çok sayıda öğrenci ve yandaşıyla birlikte çıktığını dile getirmektir.

(26) Buda'nın öğrencilerinin evlerini barklarını bırakıp derviş yaşamını seçmelerinin o günkü toplumda tepkiyle karşılandığı anlaşılıyor. Brahmanlar ancak torunu olanların derviş olabileceğini telkin ediyorlardı. Buda'ysa kurtuluşun yolunu gençlere de açık tutmak istiyordu. Köylülerin çiftlik çubuklarını bırakıp derviş olmalarına izin verilmiyordu. Şehirlilerinse ailelerinin geçimini sağladıklarım belgelemeleri isteniyordu. Bkz. Walter Ruben, Eski Hint tarihi, S. 44).

(27) Kadınların Budist topluluğa alınmasında Aryalar öncesi eski Hint Kent uygarlığından kalma anaerkil kültürün etkilerini aramak bana mantıklı bir varsayım gibi görünüyor. Aryalar'ın Tanrıları bütünüyle babaerkil Tanrılardı. Veda'ların dininde kadınlar her tür dinsel görevin dışında bırakılmışlardı. Oysa İndus uygarlığında Ana Tannça'nın önemli bir yeri olduğu ve Hinduizm'de sonradan büyük bir önem kazanmış olan Tanrıca Kali - Dıırga'nın Arya kökenli olmadığı bilinen bir gerçek. Arya kültürüyle yerli halkların kültürlerinin karışıp kaynaşmaya başladığı Upanişad'lar döneminde de orman bilgelerinin kadın öğrencileri de olduğunu kanıtlayan kayıtlar var (Bkz. K. M. Sen, Hirıduism, S. 52). Diğer yandan kuşkusuz kadının o günkü Hint toplumunda bu günkünde de olduğu gibi erkeğe oranla daha aşağı bir yere yerleştirilmiş oluşu kadın erkek eşitsizliğine yol açıyordu. Kadın toplumun kendisini yerleştirdiği yeri bırakınca eşitsizlik de ortadan kalkıyor. Buda kadının evsiz barksız yaşamı seçmesine izin vermekle toplumsal eşitsizliği ortadan kaldırarak aydınlanabilmek gerçeğe erebılmek bakımından kadını erkekle eşit duruma getirmiş oluyordu.

(28) Bkz. H. Oldenberg, Le Bouddha, S. 190-191

Editör Bilgileri

siaro siaro


Editöre Ulaşın

En Son Güncellenenler

ikinci-jeanpaul
freebsd
apiterapi
aramamotorlari
uyku
kazimkoyuncu
peyzaj

Uzerine.com Copyright © 2005 Uzerine.com
uzerine.com Ana Sayfa | Gizlilik Sözleşmesi | Üye Girişi